NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
46 - (2766) حدثنا
محمد بن
المثنى ومحمد
بن بشار
(واللفظ لابن
المثنى). قال:
حدثنا معاذ بن
هشام. حدثني
أبي عن قتادة،
عن أبي
الصديق، عن
أبي سعيد
الخدري؛
أن
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم قال "كان
فيمن كان
قبلكم رجل قتل
تسعة وتسعين
نفسا. فسأل عن أعلم
أهل الأرض فدل
على راهب
فأتاه فقال:
إنه قتل تسعة
وتسعين نفسا.
فهل له من
توبة؟ فقال:
لا. فقتله.
فكمل به مائة.
ثم سأل عن
أعلم أهل
الأرض فدل على
رجل عالم.
فقال: إنه قتل
مائة نفس. فهل
له من توبة؟
فقال: نعم. ومن
يحول بينه
وبين التوبة؟
انطلق إلى أرض
كذا وكذا. فإن
بها أناسا يعبدون
الله فاعبد
الله معهم.
ولا ترجع إلى
أرضك فإنها
أرض سوء.
فانطلق حتى
إذا نصف
الطريق أتاه
الموت.
فاختصمت فيه
ملائكة
الرحمة وملائكة
العذاب. فقالت
ملائكة
الرحمة: جاء
تائبا مقبلا
بقلبه إلى
الله. وقالت
ملائكة
العذاب: إنه
لم يعمل خيرا
قط. فأتاه ملك
في صورة آدمي.
فجعلوه بينهم.
فقال: قيسوا
ما بين الأرضين.
فإلى أيتهما
كان أدنى، فهو
له. فقاسوه
فوجدوه أدنى
إلى الأرض
التي أراد.
فقبضته
ملائكة الرحمة"
قال قتادة:
فقال الحسن:
ذكر لنا؛ أنه
لما أتاه الموت
نأى بصدره.
[ش
(نصف) أي بلغ
نصفها. (نأى) أي
نهض. ويجوز
تقديم الألف
على الهمزة،
وعكسه].
{46}
Bize Muhammed b. Müsennâ
ile Muhammed b. Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbni Müsennâ'nındır. (Dedilerki):
Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (Dediki): Bana babam, Katâde'den, o da
Ebû's-Sıddık'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivayet etti ki: Nebiyyullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar :
«Sizden öncekiler içinde
bir adam vardı ki, doksan dokuz insan öldürmüştü. Bu sebeple dünya insanlarının
en âlimi kim olduğunu sordu. Ona bir râhib gösterdiler. O da rahibe gelerek
kendisinin doksan dokuz kişi öldürdüğünü söyledi, tevbesi kabul edilip
edilmeyeceğini sordu. Râhib: Hayır! cevabını verdi. Adam onu da öldürdü ve
bununla yüzü tamamladı. Sonra yeryüzü halkının en âlimini sordu. Ona âlim bir
zat gösterdiler. Adam ona (da giderek) kendisinin yüz kişi öldürdüğünü,
Icvbesinin kabul edilip edilmeyeceğini arzetti. O :
— Evet! (Kabul edilir.! Seninle tevben arasına
kim girebilir? Filân yere git. Orada Allah'a ibâdet eden insanlar vardır.
Onlarla birlikte Allah'a ibâdet et! Memleketine dönme! Çünkü orası kötü yerdir,
dedi. Adam gitti. Yolun yarısına varınca eceli geldi. Bu sefer onun hakkında
rahmet melekleriyle azab melekleri münakaşa ettiler. Rahmet melekleri :
— Bu adam tevbe ederek kalbiyle Allah'a
yönelerek geldi, dediler. Azab melekleri ise :
— O hiç bîr hayır işlemedi, dediler. Bunun
üzerine yanlarına insan suretinde bir melek geldi. Onu aralarında hakem
yaptılar. O da :
— İki yerin arasını ölçün, hangi yere daha
yakınsa bu adam oralıdır, dedi. O yeri ölçtüler ve adamsn gitmek istediği yere daha
yakın buldular. Bunun üzerine ruhunu rahmet melekleri kabzetti.»
Katâde demiş ki: «Hasen
şunu söyledi: Bize anlatıldığına göre, bu adam ölüm kendisine gelince göğsüyle
(o tarafa doğru) ilerlemiş.»
47 - (2766) حدثني
عبيدالله بن
معاذ العنبري.
حدثنا أبي. حدثنا
شعبة عن
قتادة؛ أنه
سمع أبا
الصديق الناجي،
عن أبي سعيد
الخدري،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم؛ "أن
رجلا قتل تسعة
وتسعين نفسا.
فجعل يسأل: هل
له من توبة؟
فأتى راهبا
فسأله فقال:
ليست لك توبة.
فقتل الراهب.
ثم جعل يسأل.
ثم خرج من
قرية إلى قرية
فيها قوم
صالحون. فلما
كان في بعض
الطريق أدركه
الموت. فنأى
بصدره. ثم مات. فاختصمت
فيه ملائكة
الرحمة
وملائكة
العذاب. فكان
إلى القرية
الصالحة أقرب
منها بشبر.
فجعل من أهلها".
{47}
Bana Ubeydullah b. Muaz
El-Anbcrî rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize
Şu'be, Katâde'den rivayet etti. O da Ebû's-Sıddîk En-Nâcî'yi, Ebû Saîd-i
Hudrî'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet ederken
dinlemiş ki:
«Bir adam doksan dokuz kişi
öldürmüş de, tevbesi kabul edilip edilmeyeceğini sormaya başlamış. Derken bir
rahib'e gelerek ona da sormuş. Râhib:
— Senin için tevbe
yoktur, demiş. Adam rahibi de öldürmüş. Sonra sormağa başlamış. Sonra bir
köyden çıkarak içerisinde iyi insanlar bulunan bir köye gitmek üzere yola
çıkmış. Yolun bîr kısmını aldıktan sonra eceli gelmiş. Adam göğsüyle ilerlemeye
çalışmış, sonra ölmüş.
Bu sefer onun hakkında
rahmet melekleriyle azab melekleri münakaşa etmişler. Neticede iyi yere
ötekinden bir karış daha yakın bulunmuş ve o yer halkından sayılmış.» buyurmuşlar.
48 - (2766) حدثنا
محمد بن بشار.
حدثنا ابن أبي
عدي. حدثنا
شعبة عن
قتادة، بهذا
الإسناد، نحو
حديث معاذ بن
معاذ. وزاد
فيه "فأوحى
الله إلى هذه:
أن تباعدي. وإلى
هذه: أن تقربي".
{48}
Bize Muhammed b. Beşşâr
rivayet etti, (Dediki): Bize İbni Ebî Adiy rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be,
Katâde'den bu isnadla Muâz b. Muâz'ın hadîsi gibi rivayette bulundu. O bu
hadîse şunu da ziyâde etmiştir:
«Bunun üzerine Allah
beriki meleklere: Uzaklasın! Ötekilere de: Yaklaşın! dîye vahy buyurdu.»
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu't-Tevbe»'de; İbni Mace «Kitabu'd-Diyât»'da tahric
etmişlerdir.
Râhib : Korkan ve ibâdet
eden, demektir. Bu kelime Hıristiyanların papazlarına ıtlak olunur. Bâzıları
hadîs-i şerif deki bu vak'anın Hz. İsa göğe çekildikten sonra vuku bulduğuna
işaret görmüş : «Çünkü râhibliği Hz. îsâ'dan sonra ona tâbi olanlar icâd
etmiştir, demişlerdir.
Hadîs-i şerîf, kasden
insan öldüren bir kimsenin tevbesi kabul edileceğini bildirmektedir. Nevevî
diyor ki: «Ehl-i ilmin mezhebi budur. Ulema kasden insan öldüren katilin
tevbesi sahih olduğuna icma etmişlerdir. Bu hususta onlara yalnız İbni Abbas
muhalefet etmiştir. Gerçi selef’den bazılarının bu mes'elede ihtilaf’a
düştükleri nakledilmişse de katilin tevbesi sahih değildir diyenin muradı, onu
tevbe’ye sebep olan katl'den men etmektir. Yoksa tevbesinin bâtıl olduğunu
itikad etmemiştir.»
Bizden önce geçmiş
milletlere ait olan bu hadîs’in bizim için delil teşkil etmesi büyük bir
kaideye mebnîdir. Kaide şudur: Biz’den öncekilerin şeriatı bizim için de
şeriatdır. Şu şartla ki bu şeriat haberlerini Kur’an yada sünnet bize haber
versin ve haberin sonunda reddetmesin. Burada da Benî İsrail'den bir katilin
tevbesi kabul edildiğini bize Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hikaye
etmiş, red ve inkarda da bulunmamış, yani; bu size caiz değildir, dememiştir.
Bu da böylece katilin tevbesi hakkında bize delil olur. Vakıa kasden bir mu'min
öldüren şahsın cezası ebedî cehennem olduğu nass-ı Kur'an'la bildirilmiştir.
Fakat bundan murad; bu cezayı hak etmesidir. Hanefî'lere göre bu ayetteki
ebediyetten murad; uzun müddet cehennemde kalmaktır. Bazıları ayet-i kerîme'nin
katli helal itikad edenler hakkmda olduğunu, bir takımları da muayyen bir adam
hakkında indiğini söylerler.
Nevevî'ye göre âyet-i
kerîme'den murad; katilin cehennemi haketmesidir. Bu cezayı infaz edip etmemek
Allah Teâlâ'ya kalmış bir işdir. Dilerse ceza verir, dilerse affeder. Fakat
katil bir müslümanı haksız yere Öldürür de, bunu helâl itikad ederse, kâfir ve
mürted olur.
Hadîs-i şerîf, günah
işleyen kimsenin o yerden ayrılıp başka yere gitmesinin ve iyi insanlarla düşüp
kalkmasının müstehab olduğuna delildir.
Meleklerin iki şehir
arasındaki mesafeyi ölçmeleri ve insan kıyafetindeki meleği hakem tayin
etmeleri Allah'ın emriyle olduğuna hamledilmiştir.